Bu iki erkeğe kulak verin: ‘Erkekler olarak biz hükmettiğimizi sanıyoruz ama...’
Bundan 20 yıl önce Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan kadınların yüzde 95’i, kadın olmanın şiddet yaşamak için ‘doğal bir sebep’ olduğunu düşünüyordu. Aradan geçen zamanda yaşanan şiddet azalmadı ama şiddeti kabullenmeyeceğini söyleyen kadınların oranı yüzde 90’a yükseldi. Son birkaç yıldır yanlarında ‘geleneksel cinsiyet’ öğretilerine başkaldıran erkekler de var. KAMER Vakfı’nın bir araya getirdiği erkeklerin deneyimlerini dinledik.
Zeynep Bilgehan
Diyarbakır’da, kuruluşu 20 yıl öncesine dayanan KAMER Vakfı’nın merkezindeyiz. Kadına karşı şiddetle mücadele için kurulan vakfın bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 23 şubesi var. Kurucusu Nebahat Akkoç, “1994’te bölgedeki kadınların yüzde 95’i, kadın olmanın şiddet yaşamak için ‘doğal bir sebep’ olduğunu düşünüyordu” diye başlıyor anlatmaya: “Nüfus cüzdanları olmadığından namus cinayetleri kayda geçmiyordu. Şimdi kimliksiz kadın kalmadı. Kadın örgütlerinin seferberliğiyle 2004’te Türk Ceza Kanunu değişti. Ceza indirimleri ortadan kalktı. Namus cinayetleri çok azaldı. Azmettiricilerin cezalandırılması en büyük caydırıcılık oldu. Farkındalığın artmasıyla toplumsal baskı da azaldı. Kadına yönelik şiddet de hâlâ çok ama artık kadınların yüzde 90’ı şiddete boyun eğmeyeceğini söylüyor.”
BU ROLLERE MECBUR DEĞİLLER
Akkoç, 2010’dan itibaren mücadeleye erkekleri de dahil ettiklerini anlatıyor: “Şiddet toplumsal bir sorun ve erkekler dahil olmadan çözüm mümkün değil. 2010’da Diyarbakır’da ilk defa erkekler için çalışma grubu oluşturduk. 45 erkeğe şiddeti anlattık. Erkekler de şiddet görüyor, birbirlerine eziyet ediyorlar. Sonuçta bu rolleri oynamaktan memnun olmadıklarını ama mecbur kaldıklarını fark ettirdik.”
Erkeklerin destek grupları o günden beri devam ediyor. Peki deneyimleri nasıl? 22 yaşındaki sosyal hizmetler öğrencisi M., anlatıyor:
‘EVET, BEN DE ŞİDDET UYGULAMIŞIM’
“Ataerkilliğin gücünü bırakmak her erkek için zor ama toplumsal cinsiyet rolleri büyük zarara neden oluyor; erkek güçlü olmak, çalışmak, askere gitmek, futboldan anlamak, bağırmak ve daha sert durmak zorunda. Yapmak istemediğimiz ama toplumun baskısıyla yapmak zorunda olduğumuz şeyler vardı. Destek gruplarında ‘iktidar’ı verip yükü kadınlarla paylaşmanın daha önemli olduğunu gördüm. Biz şiddeti hep fiziksel olarak zannediyorduk ama psikolojik veya ekonomik gibi çeşitleri de öğrendik. Bunları konuşurken katılımcı erkekler içe kapanıp düşünüyordu; ‘Evet, ben de anneme veya kız kardeşime bağırdım. Ben de şiddet uygulamışım’ diye… Herkeste bir uyanış oluyordu. Ben de ‘Toplumun zorladığı rolleri istemezsem yapmam’ diye düşündüm. Annem istemezse bulaşık yıkamaz. Ütüyü ben de yapabilirim. Kız kardeşim niye güçlü olmasın? Bunu etrafıma da anlatıyorum. Her zaman kolay olmuyor. ‘İktidar gücü’ bazı insanlara tatlı gelebiliyor.
‘ATAERKİLLİĞE KARŞI DURMAK GÜZEL’
Bir yakınım evlendiğinde, ona toplumun ‘Evde otursun’ öğretilerine karşı ekonomik özgürlüğün önemini anlattım. Şiddeti hissetmeye başladığı an ‘İyi ki işimi bırakmamışım, maddi gücüm var’ dedi. Erkek kardeşler için kız kardeşin boşanması onur kırıcıdır. Benim içinse yakınımın şiddet görmesine rağmen boşanmaması onur kırıcı. Ataerkilliğe karşı o yakınımın arkasında durabilmek çok güzel bir duyguydu. Erkekler olarak hükmettiğimizi düşünüyoruz ama aslında toplumsal cinsiyet rolleri bize hükmediyor.”
BANA KEPEK EKMEĞİ, FEMİNİST DEDİLER
S., 38 yaşında. Diyarbakır’da özel sektörde çalışıyor. Tecrübelerini şöyle anlatıyor: “Katı bir yapım vardı. Şiddeti hem bizzat yaşamış hem de görmüş bir hayattan geçtim. Atfedilmiş ‘zirvede olma rolü’nü elden bırakmayı kabullenemiyoruz. Grup çalışmasıyla şiddetin zararlarının farkına vardım, türlerini öğrendim. Örneğin evde susarak eşime şiddet uyguluyormuşum. Kız kardeşime bakışım değişti. Şu an okumasına destek oluyorum. Abime, arkadaşlarıma, ‘Erkek adam dışarıda olur, istediği zaman gelir’ anlayışına karşın ‘Ben dışarı eşimle çıkıyorum çünkü bir hayatı paylaşıyoruz’ diyorum. S., bu değişikliklerin kendinden bir şey götürmediğini, aksine hayatına kalite kattığını söylüyor: “Aslında hepsi bildiğimiz ama hayata geçirmediğimiz şeyler. ‘Ben bunu yaparsam abim bana ne der?’ denmesinden çekiniyorlar. Bana da ‘feminist, kepek ekmeği’ dediler, birçok ithamda bulundular ama beni etkilemedi çünkü yaptığım şeyin doğruluğuna inanıyorum. Farkındalığına yardım ettiğim herkes üzerine bir şeyler katıp başkasına anlatıyor.”